YAŞAM 

SEVGİYE DAİR

Leo Buscaglia, “Nefret üstüne birçok kitap yazılmış ve basılmış ancak hiç kimse yalnızca sevgi adını kullanarak kitap yazmamış. Ben bu nedenle bu kitabımın adını ‘SEVGİ’ koydum” demişti bir söyleşisinde. O kadar haklı ki… Her şeyin çok, sevginin az olduğu bir dünyada yaşamaya başladık.

Kaçımız sevgisini istenen şekilde herhangi bir varlığa gösteriyor, sevgi için uğraşıyor, her şeyin sevgiyle güzelleşeceğine inanıyor?

Defalarca izlenen o muhteşem filmde “Sevgi neydi?” sorusuna kaçımız “Sevgi emekti” diye içimizden tekrarladık?

Sahi, neydi sevgi?

Vera’nın Nâzım’a son bakışı, Özdemir Asaf’ın Lavinya’sı, Bedri Rahmi’nin karadutu çatal karamı mıydı?

Can Yücel’in “Ben hayatta en çok babamı sevdim” dizesi mi? Söz olur diye sevgisini gizleyen, sevdiği kadının isminin baş harflerinden Mona Rosa’yı yazmak mıydı?

Veya “Lambada titreyen alev üşüyor, Mihriban!” diye seslenmek miydi sevgi?

Gurbetten gelen mektuplarda ana, baba, kardeş ve çocukların hatırı sorulduktan sonra kalanlara da “Selam ederim” demek miydi?

Rıfat Ilgaz’ın son anlarını yaşarken “Elim birine değsin, ısıtayım üşüdüyse, boşa gitmesin son sıcaklığım” demesi miydi?

Neydi sevgi?

Sevgi bir tarladır bence içinde mutluluğu, huzuru, gülmeyi, başarıyı ve daha birçok şeyi barındıran bir tarla.

Bu tarlaya öyle tohumlar ekmeliyiz ki Edip Cansever’in ‘Karanfil’ şiirinde dediği gibi karanfili elden ele verip çoğaltmalıyız sevgiyi.

Sahi, neydi sevgi?

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar